Blues

ABD'de siyah müzisyenlerin kendi halk müziklerini modern enstrümanlarla icra etmeye başlamaları ile birlikte ortaya çıkmış, zamanla halkın bütün kesimlerine yayımış, içinden R&B, caz ve rock gibi başlı başına tarzlar çıkarmış müzik tarzı.

BLUES’UN KÖKLERİ

İlk Afrikalı köle kabilesi Amerika’nın Virginia eyaletinde, Jamestown’a 1619 yılında getirildi. Genellikle Batı Afrika’dan, Dahomey, Fulani, Arada gibi yerleşik, avcı olmayan, toplayıcı kabileler tercih ediliyordu. Sağ kalıp da Yeni Kıta’ya ulaşabilenler, gemi ambarlarına balık istifi doluşturulanların yarısından azdı. Bu tarihte Amerika’da beyaz köleler de mevcuttu. Amerika’daki yaşam koşulları beyazlar için de zordu, ama onların imkanlarını siyahlarla kıyaslamak da mümkün değildi. 1776’da ilan edilen Bağımsızlık Bildirgesi çerçevesinin içine –kadınlar ve Kızılderililerle birlikte- siyahlar da alınmadılar.

19. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde köleler güney eyaletlerinde, pirinç ve pamuk tarlaları çevresine yoğunlaşmıştı. 1850’de ise 200 bin kadar özgür siyah vardı ve köleliğin kaldırılması için uğraşıyorlardı. Köleliğin kaldırılması Amerikan iç savaşı sonunda, 1865’e mümkün oldu. Yine de şiddet ve sömürü tam anlamıyla sona ermedi. Mülkiyet düzeninde, siyasal alanda, yaşam koşullarında herhangi bir değişiklik olmadı. Hatta siyahların evlerinin, mahallelerinin beyazların mekanlarından ayrılması yasayla sabit kılındı. Blues bu koşullarda doğdu.

Daha ilk kölelik günlerinden itibaren icra edilmeleri yasaklanan tribal törenler ve kabile alışkanlıkları, beyaz egemenlerin işine geldiği yerlerde, mesela çalışmayı rahatlattığı için tarlalarda nispeten serbest bırakılıyordu. Anadolu dahil pek çok coğrafyada ve folklorda rastlayabileceğimiz, Amerikan Blues’una Batı Afrika’dan geldiği düşünülen ‘call and response’ (çağrı-yanıt) gibi toplu atışmalar ya da kendi kendine ah çekmeler, ağıtlar, bağrışlar hoşgörülebiliyordu. Çoğunlukla tek cümlelik tekrarlar halinde kullanılan ilk blues şarkıları, bir arzuyu belirtiyor, bazen bir yakına halini alıyor, bazen de beyaz adamdan duyulan nefretin altını gizlice çiziyordu.

Siyahları kaba ve görgüsüz bulan beyazların bu müzikleri komik bulup eğlendikleri de oluyordu.kendilerine ait bir kültürü kalmayan, Avrupa kültürüyle karşılaşarak Hristiyanlaştırılmış siyahlar, kendilerine uygun görülen sessiz iş hayatına tamamen hapsolmak yerine, yeni dinlerini Afrika geleneklerinden de kopmayarak, adeta bir kabile ayini yaratarak yaşayabiliyorlardı.Siyahların söylediği ve beyazlar arasında da popülerleşen kilise ilahileri, geleneksel Blues’un temellerini arasına girecekti. "Jump-up" denilen ritmik dans şarkılarının yanında, yüzünü siyaha boyayıp sahnede siyah taklidi yaparak şarkı söyleyen beyazların "minstrel" geleneğini de blues kaynakları arasına dahil etmek gerekir.

NEW ORLEANS’TA CAZ

Caz müziğinin miladı sayılan ragtime şüphesiz Blues’un şekillenmesinde rol oynamıştı. Daha ziyade New Orleans taraflarında tohumu atılan, Avrupa klasiklerini yorumlayan bu müzik, banço ritimlerinden uyarlanan bir piyano müziğiydi. Ragtime, karelerde, sirklerde, çadır gösterilerinde gelişti ve yüzyıl sonunda en büyük akımlardan oldu. New Orleans’ta Fransız kültürüyle yetişmiş siyah Creole müzisyenlerin ilk dönem cazcıların ham müziği ile karşılaşmaları ve Avrupa çalgılarıyla Afrika üsluplarının kaynaşması da önemli bir gelişmeydi.


BLUES PLAĞA ALINIYOR

1910’lu yılların sonunda Amerika büyük bir siyah göç dalgası yaşıyordu. Güney şehir ve kasabalarındaki baskıdan, yoksulluktan bunalan siyahlar, özgürlüğü kuzey şehirlerinde görüyorlardı. 1. dünya savaşı’nın başlamasıyla birlikte Avrupa’dan göç azalınca kuzeyin iş gücü ihtiyacı güneyli zenciler tarafından karşılandı. Chicago gibi şehirlerde hayat standardı kırsal kesimden daha yüksek olmasa da, daha özgürdü.

1910’lu yıllarda Charley Patton’ ın şöhret kazandığı yıllarda ‘Blues’un anası Ma Rainey’ hariç tutulursa çok fazla kadın blues şarkıcısı yoktu. Ama Blues’un ilk defa plağa alınması da kadınların sesiyle oldu. Bir blues şarkısı ilk defa 1920’de kaydedildi: Mamie Smith’ den That Thing Called Love... Ama asıl başarı, yine Smith’ in Crazy Blues’ uyla gelmiş, plak rekor denecek sayıda( altı ayda bir milyon) satmıştı. Smith tam anlamıyla bir blues şarkıcısı sayılmazdı, ama kendinden sonra gelen kadınlara olduğu kadar, bütün bir blues alemine de kapıları açmış oldu. Siyah plak pazarının çekiciliğin kapılan yapımcılar tehditlere rağmen blues plakları yayınlamaya başladılar. Böylece ‘ırk plakları’ denen dönem başlamış oldu. 1920’ler, daha sonra hiç olmayacağı kadar kadınların dönemiydi; caza hatta vodvil şarkılarına yakın şarkılarıyla Mamie Smith, Ma Rainey, Bessie Smith bugune kadar sürecek bir vokal geleneğinin başlatıcısı oldular.

Döneme damgasını vuran genellikle Mississippili müzisyenlerdi: bu dönemde plak yapan Robert Johnson, Tommy Johnson, Son House gibi isimler, ancak uzun yıllar sonra 1960’larda blues’ un yeniden doğuşu ile hatırlanacaktı.

Blues brothers dan hiç bahsedilmemesi enteresan tabiki blues a aşık insanlar ve bunu hayat tarzı edinip filmleştirmişler


BLUES’UN YUVASI: MİSSİSSİPPİ DELTASI

Blues’ un ne zaman, nasıl, kim tarafından çalındığı belli değilse de, Mississippi deltasından doğduğu ve buradan yayıldığı yaygın bir görüş. Müzik, siyahlar için duygularını dışa vurmalarının, baskıyı az da olsa hafifletmenin bir yoluydu. Yüzyıl başında gelişen üretim imkanlarıyla birlikte gitar fiyatları da ucuzlamıştı ya da insanlar kimi ilkel aletleri bizzat kendileri yapıyorlardı. El yapımı tek telli gitarlar ‘slide’ tarzının da yaygınlaştırmıştı. Bir şişe boynu kullanılarak gitarın sesini inceltip, ağlar gibi uzatabiliyorlardı. Bugün bildiğimiz, duyunca tanıdığımız blues’ un temelleri yüzyılın ilk çeyreğinde pek çok Mississippili müzisyen tarafından atılmıştı.


çiftlik hapishaneleri de buradaydı. Bu durum hapishane ve iş konulu şarkıların vücut bulmasını sağladı. Teksas blues’ unun ilk dönemlerinde Henry ‘ragtime blues’, Blind Lemon Jefferson öne çıkan isimlerdi. Bir sonraki kuşak ise Teksas blues’unu piyano ve nefeslilerle bezeyip daha dansa yakın bir grup müziği haline getirdi.

Öte yandan Memphis sadece kavgaları, kumarhaneleriyle değil blues’ uyla da efsaneleşiyordu. Memphis en çok çömlek orkestralarıyla ( Jug band) ünlüydü. Belli bir teknikle üflendiğinde bas sesi veren çömleğin etrafında kurulu bu orkestralar, çamaşır tahtaları, tenekeler, tencereler kullanıyordu. Bu orkestrada armonikanın da çok önemli bir yeri vardı. Çömlek orkestralarının bu fukara çalgıları sahnede görsel malzeme kaygısıyla kullandığı da oluyordu. Memphis Jug Band, Jug Stompers, bu orkestralardan en önemlileriydi.

1929 yaşanan ekonomik krizle beraber blues plaklarının üretim ve tüketimindeki büyük azalma Blues’ un ilk döneminin altın çağları kapanmış, 2. Dünya Savaşı ertesinde yeniden doğana kadar, bir duraklama evresi başlamış oluyordu.

Kaynakça:

1 BLUES’UN KÖKLERİ
2 NEW ORLEANS’TA CAZ
3 BLUES PLAĞA ALINIYOR
4 BLUES’UN YUVASI: MİSSİSSİPPİ DELTASI
5 BUHRAN VE SAVAŞ
6 BLUES’ A ELEKTRİK GİRİYOR
7 1960 – 1970 DÖNEMİ VE BLUES
8 1980’LERDEN GÜNÜMÜZE BLUES
9 MÜZİKAL ANLATIM
10 ŞARKI SÖZLERİ
11 BLUES’UN MÜZİKAL ETKİSİ
12 BLUES’UN SOSYAL ETKİSİ
13 Temsilcileri



1 yorum:

Adsız dedi ki...

Sitenin teması çok güzel olmuş ellerine saglık! Başarılar dilerim... Senin adına Herşey çok güzel olsun!